13.5.13

“Vaktin varken koş”



Başlarken...


Secret kitabını bir çoğunuz bilirsiniz sanırım, bilmeyenler için herhalde kitabın özü (yada benim anladığım şekilde) her birimizin birer radyo vericisi olduğu ve yaptığımız yayınlara göre hayatlar yaşayıp, buna göre insanlar ile karşılaşıp ve buna göre ilişkiler yaşadığımız ile ilgilidir. İnsan ilk blog yazısına neden bu şekilde başlar diye siz sormadan ben söyleyeyim ; son zamanlarda bu kadar koşuyoruz, seyahat ediyoruz, paylaşıyoruz bunları yazmalıyım diye düşünürken koşunun bana kattıklarından Ozan Gür Yolcu’nun mesajı ile irkildim. İrkildim çünkü, bir arkadaşının goshots.net adında bir amatör spor fotoğrafçılığı sitesinin olduğunu ve blog yazmak istememiz durumunda yazılarımız ile ilgileneceğini söylediğinde evrene yaydığım mesajların doğru adrese gittiğini düşündüm….

Mümkün mü? Mümkün tabii ki sadece istemeniz lazım nasıl mı ? isteyen insanlar ile tanışarak!!!
Tahmin edeceğiniz üzere spor hayatında hep olan bir insandım bunun ilgili ayrıntılara pek girmeden Türkün koşu ile sınavını anlatmak için sizi hayal bulutları içerisinde  4 sene öncesine getirmek isterim. Herşey sabahları sporda gördüğüm devamlı gülümseyen Elia Peso ve devamlı koşu bandında gördüğüm Seda Lafcı ile tanışmam ile başladı. Tam da o zamanlar Tromso’de koşacakları gece yarı maratonuna hazırlanıyorlardı. Kendimi kaş ile göz arasında sabahları kendimizi Bebek, Hisar, Arnavutköy güzergahında bulmam pek zaman almadı. Zamanla gün içinde mahşer kalabalığı içinde yol almanın zor olduğu kaldırımları, herkesin uyuduğu, tek tek araba görülen bir saatte köpekler ile yeryer balıkçılar ile paylaşmak gerçeği giderek daha da hoşuma gitmeye başladı. Tek neden tabii ki, harika boğaz manzarası, zaman zaman size eşlik eden yunus sürüleri değildi. Yanınızda size eşlik eden insanların uyumu, güzel sohbetleri sabah koşularını daha da kıymetli, kılıyordu. Hatta birbirimize hep söylediğimiz gibi biz bir süre sonra koşmayı değil koştuktan sonra beraber kahve içmeyi sohbet etmeyi seviyorduk.
  
Başlangıçta 3 kişiydik, sonra 5 kişi olduk zaman zaman gelen gidenler oluyordu ama 3 kişi hafta içi 2 gün hafta sonu 1 gün koşup sohbet ediyorduk. Önce namı değer Barış Hoca ve Emil eklendi bize, zaman zaman Seçil ve Eda’da bizimle koşuyor yada koşu sonrası kahve içiyorlardı. Koştukça rahatladığınızı fark ediyorsunuz sanırım bu koşmanın arındırıcı etkisinden geliyor yada ben öyle hissediyorum. Sabah ne rütbeleriniz var omuzunuzda ne de isimlerinizin başındaki unvanlarınız, en çıplak halinizle geliyorsunuz koşmaya ve doğal olarak keyif alıyorsunuz. Bugün aradan geçen 4 sene sonunda 3 kişi başladığımız yolda tam 570 kişilik bir aile olduk, TeamIstrunbul ailesi koyduk adını. Sabahları 3 kişi koştuğumuz yollarda 40 kişi koştuğumuz oluyor bir birinden harika ve farklı hikayeleri olan insanlarla. Ön şartımız belli herkes çıplak, dediğim gibi giysi çıplaklığı değil ruh çıplaklığı sözünü ettiğim. Bazen hayatlara virgül, bazen soru işaretleri bazen ünlem işaretleri koyuyoruz. Yaptığımız şeyler hep iyi olmayabiliyor bazen yeni strestler ekliyoruz hayatlara maraton koşmak gibi ama sanırım iyi bir şey yapıyoruz zira herkes mutlu ayrılıyor işine yada gideceği yere giderken.

 Hala erken kalkıp sizi de koşmaya ikna edemediysem bundan sonra edebileceğim şeyler olacak buna inanıyorum unutmayın yürüyebiliyorsanız koşabilirsiniz.. Ama unutmayın koşmak için ihtiyacınız olan sadece iki bacak değil, istemeniz lazım istemiyorsanız sakın zorlamayın olmayacaktır .. Gelecek yazılarda sizlere Atma – Paylaş kampanyamızdan, koşu parkurlarımızdan,  ve arkadaşlarımızdan bahsedeceğim.  İlk yazımı çok sevdiğim bir koşu sözü ile noktalamak istiyorum “Vaktin varken koş”

Görüşmek üzere … 
Serhat YILDIRIM 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ara / Search