18.6.13

Gecenin en karanlık anı şafak sökmeden az öncedir.


Tam blog yazmanın dayanılmaz büyüsü ile sarmalanmaya başlamıştım ki,
 
yaşanan olaylar, gelişen ve değişen gündem beni benden aldı, kalemim bağlandı, aklım tutuldu ve kısa bir aradan sonra tekrar karşınızdayım. Aslında geçen hafta yazımı bir iş seyahati sebebi ile gecikme ile yazmış ve bu hafta sizlerle paylaşmayı planlamıştım. Yaşanan bütün gerilimin içinde duvarlara yansıyan eğlenceli yazılardan derlediğim güldürürken düşündüren bir yazı olmasıydı amacım ve sizinle Pazartesi günü yani dün bu yazıyı paylaşacaktım ama yapamadım… Bunun yerine gelin bugün yaptığımız sporlar ve hayatlarımızın paralelliğini tartışalım …

Maraton koşanlar bilir, maraton koşmak kararlılık gerektirir hem mental hem fiziksel kararlılık esastır. Bununla da kalmaz çevresel şartlarla da mücadele etmeniz gerekir. Sıcak olur, soğuk olur, kar yada yağmur yağabilir hatta yaklaşık 4 saat süren koşu boyunca bunların hepsini yaşadığınız anlar bile olabilir. Yanlış anlaşılmasın tabii ki maraton sadece 4 saatten ibaret değildir aylar süren hazırlıklar, kimi zaman sizi alıkoyan sakatlıklar, işinizin ya da *eşinizin getirebileceği her türlü şart ile de mücadele etmeniz gerekebilir. Sanırım beslemenize ne kadar önem vermeniz gerektiğini söylememe gerek yok. Çünkü yarış sırasındaki ağırlığınızdan enerji gereksinimlerinize kadar bir yığın konu dönüp dolaşıp sizi yarış anında bulacaktır. İlk başta atladım korkarım en önemli kısım karar vermektir… Yarışı koşmaya, bunun için birçok fedakârlıkta bulunmaya, buna uygun yaşamaya ve sonuna kadar çekeceğiniz acılara, yorgunluklara ve hatta yol boyunca yaşayacağınız sıkıntılara karşın gitmeye karar vermektir.


Yıllar önce okuduğum, Aziz Nesin ile yapılan bir röportajında Türkiye’nin sanayileşme konusunda, Avrupa’nın gerisinde kalmasını bizim güreşmekle uğraşırken onların boks yapmalarına bağlamış, batılıların ileri geri çalışan yumruklarının, kaslarının sanayi dönüşümünde makinelerin kollarının itilip çekilmesine kolay adaptasyon sağladığını söylemişti. Varın bu yorumun ne kadar anlamlı olduğunu siz düşünün fakat aslında büyük üstadın dile getirmek istediği şeyin fiziksel alışkanlıklarımızın yarın yaşam alışkanlarımıza dönüşeceği tezinden başka bir şey olmadığını düşünüyorum. Bazılarınız bana “No Problem”land” olarak da bilinen başlıca karakteristik özellikleri gamsızlık, tembellik olan Jamaika’dan Usain Bolt gibi Yohan Blake gibi hızlı adamların çıkmasının bu tezle bağdaşmadığını söyleyebilirsiniz.. Ben de size Jamaika’lıların diline pelesenk olmuş bir başka sözcük “No Rush” (Acele Yok) derim çünkü acaba dünyanın cinayet işleme oranı en yüksek ülkesinde içgüdüsel kaçıp kurtulmak hissi, ya da işleri bir an önce bitirip uzun uzun tembellik yapma isteğine bağlayabilirim. Tabii içinde bir parça mizah yatsa da belki bu kadar hızlı adam çıkmasının coğrafya ile fiziksel özellikleri ile de ilişkisi vardır.

Sonuç olarak gerek karakteri, gerek heyecanları, gerekse de tepkileri sebebi ile sprinterlere benzeyen yurdumun güzel insanlarının (ama bir tane bile sprinter çıkaramamıştır) artık hayatını maraton felsefesi ile birleştirmesi zamanı gelmiştir. Belki Aziz Nesin’in de dediği gibi sanayi devrimini kaçırdık ya da Jamaika’lılar gibi “No Rush” deme lüksümüz yok fakat düşünüp, soluk alıp, karar verip buna uygun yaşama zorunluluğumuz var. Ekteki resimde de yazdığı gibi değişimler bir gecede olmaz ama o değişime doğru atılan adımlar bir gece de olur ve attığınız her adımla hedefinize doğru aşama kaydedersiniz. Tıpkı maraton koşmak gibi karar verirsiniz, plan yaparsınız çalışırsınız, hayatınızı buna göre yaşarsınız ve hedefinize ulaşırsınız. Bazen düşebilirsiniz, bacaklarınız gitmez ama asla kuralların dışına çıkmazsınız, rakibinizi küçümsemez saygı duyarsınız. Sizi geçtiği için ona düşman olmaz alkışlarsınız ama başarmak için çalışır, çabalarsınız… Bazen en önde ya da en arkada geçmekten ziyade bitiş çizgisini geçmek önemlidir ve o çizgiyi geçebildiğiniz sürece hep daha önce olma şansınız olacaktır. Önümüzde güzel günler bizi bekliyor klişeleri sevmemekle beraber sevdiğim bir söz ile bitirmek istiyorum yazımı.

Gecenin en karanlık anı şafak sökmeden az öncedir …
.
Sevgi ile kalın …

Serhat YILDIRIM

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ara / Search